03 Aralık 2024 Salı
HIV (Human Immunodeficiency Virus), bağışıklık sistemine saldırarak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen ve tedavi edilmezse AIDS’e neden olan bir virüstür. Dünya genelinde yaklaşık 39 milyon insan bu virüsle yaşamaktadır. Ancak, bu alandaki mücadelede devrim niteliğinde bir gelişme yaşandı.
Yeni bir umut: Lenacapavir
Uzmanlar tarafından geliştirilen Lenacapavir adlı ilaç, HIV enfeksiyonlarını önlemede çığır açıcı bir başarı elde etti. Klinik denemelerde, kadınlarda %100, erkeklerde ise %96 oranında etkili olduğu açıklandı. Lenacapavir, virüsün neden olduğu enfeksiyonları önlemekle kalmıyor, aynı zamanda HIV’in bulaşmasını takiben yapılan tedavilerde de oldukça etkili.
Nasıl çalışıyor?
Lenacapavir, HIV genomunun protein çeperini hedef alan bir “kapsid inhibitörü” olarak işlev görüyor. Bu yöntem, virüsün farklı evrelerinde çoğalmasını engelleyerek diğer antiretroviral ilaçlardan farklı bir yol izliyor. Ayrıca, yılda yalnızca iki kez enjekte edilmesi yeterli oluyor. Bu özelliği, günlük ilaç kullanımını zorlaştıran sosyal veya kişisel koşulları olan hastalar için büyük bir kolaylık sunuyor.
Lenacapavir’in avantajları
HIV insidansının yüksek olduğu bölgelerde ücretsiz erişim
İlaç üreticisi Gilead, HIV’in yaygın olduğu 120 yoksul ülkede, jenerik ve uygun fiyatlı versiyonların sağlanacağını açıkladı. Bu bölgelerde ilacın ücretsiz ya da çok düşük maliyetle sunulması planlanıyor.
Fiyat ve erişim sorunları
Lenacapavir’in yıllık tedavi maliyeti ABD’de hasta başına 40 bin dolar olarak belirlendi. Bu rakam, özellikle düşük gelirli bireyler ve gelişmekte olan ülkeler için büyük bir engel teşkil ediyor. Gilead’ın bu fiyat politikası, ilacın yaygın kullanımını zorlaştırabilir.
Ne zaman piyasaya çıkacak?
Avrupa Birliği ülkelerinde kullanım onayı alan Lenacapavir, henüz satışa sunulmuş değil. İlacın eczanelerde yer alabilmesi için antiviral temas öncesi profilaksi (TÖP) için onay sürecinin tamamlanması gerekiyor. Bu sürecin kısa süre içinde sonuçlanması bekleniyor.
Dönüm noktası mı?
Lenacapavir, HIV ile mücadelede büyük bir potansiyel taşıyor. Ancak etkinliğinin toplum genelinde hissedilebilmesi için ilacın erişilebilir ve uygun fiyatlı olması şart. Bu gelişme, HIV/AIDS ile mücadelede umut verici bir adım olarak değerlendiriliyor.
Alzheimer hastalığı, hafıza, düşünme ve öğrenme yeteneklerinin azalmasıyla karakterize edilen en yaygın demans türüdür. Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bilim insanları, Alzheimer’ın ilk belirtilerini hastalık ortaya çıkmadan 20 yıl önce haber veren önemli bir bulguya ulaştı.
Kuzey Amerika Radyoloji Derneği’nin (RSNA) yıllık toplantısında sunulan araştırma, viseral yağlanmanın Alzheimer hastalığı riskini artırabileceğini ortaya koydu. Viseral yağ, hayati organları çevreleyen ve obezite ile ilişkilendirilen bir yağ türüdür. Çalışmayı yürüten ekip, özellikle orta yaş grubundaki bireylerin bu riski taşıdığını belirtti. Araştırmacılardan Dr. Mahsa Dolatshahi, bu bulgunun Alzheimer’ın erken evrelerinde patolojik değişikliklerin anlaşılmasına ışık tuttuğunu söyledi.
Katılımcılar üzerinde yapılan beyin PET taramaları ve vücut MR incelemeleri, viseral yağlanmanın Alzheimer hastalığına özgü proteinlerin (amiloid ve tau proteinleri) birikimiyle ilişkili olduğunu gösterdi. Daha yüksek viseral yağ seviyelerinin, amiloid plaklarının artışını etkilediği tespit edildi. Ayrıca, obezite ile ilişkili metabolik ve lipid bozukluklarının, Alzheimer riskini artırdığı sonucuna varıldı.
Dr. Cyrus A. Raji ve ekibi, viseral yağlanmayı azaltmanın, Alzheimer hastalığını önlemek ya da geciktirmek için önemli bir adım olduğunu vurguladı. Bu hedefe ulaşmak için şu önlemler öneriliyor:
Amerikalıların yaklaşık %75’inin aşırı kilolu ya da obez olduğu düşünüldüğünde, bu araştırmanın sonuçları büyük bir halk sağlığı sorununun çözümüne katkı sağlayabilir. Uzmanlar, obezitenin kontrol altına alınmasıyla hem genel sağlık hem de Alzheimer riskinin yönetilebileceğini belirtiyor.
Bu çalışma, viseral yağlanmayı azaltmaya yönelik yaşam tarzı değişikliklerinin Alzheimer hastalığını önleme veya geciktirme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Sağlıklı yaşam alışkanlıkları ve erken müdahale, bu zayıflatıcı hastalığın yükünü azaltmak için önemli bir rol oynayabilir.
Dış gebelik, tıpta ektopik gebelik olarak adlandırılan ve her 50 gebelikten birinde görülen nadir bir durumdur. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Sami Şahin, dış gebeliğin erken fark edilip tedavi edilmediği durumlarda ölümcül sonuçlara yol açabileceği uyarısında bulunuyor.
Opr. Dr. Sami Şahin, dış gebeliği şu şekilde tanımlıyor:
“Gebelik kesesinin rahim içinde yerleşmesi gerekirken, rahim dışında başka bir bölgede yerleşmesi durumudur. En sık olarak fallop tüplerinde görülse de yumurtalıklarda, rahim ağzında, eski sezaryen skarında veya karın içinde de yerleşebilir.”
Dış gebeliğin daha sık görüldüğü risk grupları şunlardır:
Dış gebelik belirtileri genellikle erken dönemde fark edilebilir. Opr. Dr. Şahin, şu belirtilere dikkat çekiyor:
Tedavi edilmediği durumlarda, dış gebelik hayatı tehdit eden komplikasyonlara yol açabilir. Ancak, erken teşhis ile dış gebelik başarıyla tedavi edilebilmektedir. Tedavi yöntemleri hastanın durumuna göre değişiklik gösterebilir ve cerrahi ya da medikal yaklaşımlar kullanılabilir.
Opr. Dr. Sami Şahin, belirtilerin fark edilmesi durumunda zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulması gerektiğini belirtiyor. İhmal edilen vakalarda, kanama nedeniyle ölüm riski bulunabilir.
Sağlıklı bir gebelik süreci için düzenli doktor kontrollerine gitmek ve gebelikle ilgili şüpheli durumlarda zamanında müdahale almak hayati önem taşır.
Estetik dünyasında hızla yükselen ameliyatsız yüz germe yöntemleri, anestezi ve cerrahi müdahaleye ihtiyaç duymadan cilde genç ve taze bir görünüm kazandırıyor. Özellikle botoks ve cerrahi iplik kombinasyonuyla yapılan bu işlem, yaşlanma belirtilerini azaltarak kısa sürede etkili sonuçlar sunuyor. İşte bu popüler prosedürün detayları…
Yüksek maliyetli geleneksel yüz germe işlemlerine uygun fiyatlı ve pratik bir alternatif arayanlar, bu yeni yönteme yöneliyor. Örneğin, geleneksel yüz germe işlemlerinin maliyeti 50 bin ila 250 bin dolar arasında değişirken, bu invaziv olmayan yöntem hem daha ekonomik hem de günlük yaşamdan kopmadan uygulanabiliyor.
Amerikalı plastik cerrah Jon Turk tarafından geliştirilen bu yöntem, üç aşamadan oluşuyor:
Bu yöntem, özellikle 30’lu ve 40’lı yaşlarının sonlarındaki bireyler için yaşlanma belirtilerini önlemek amacıyla tercih ediliyor. İşlem, genellikle bir saat içinde tamamlanıyor ve hemen sonuç veriyor. New York’ta bu prosedürü deneyen Paula Froelich, “Bir saat içinde cildim yenilendi. Çevremden olumlu yorumlar aldım” dedi.
Jon Turk, bu tarz teknolojilerin gelecekte cerrahi estetik işlemlerin yerini alabileceğini vurguluyor. “Yenilikçi teknolojiler sayesinde önümüzdeki 20 yıl içinde daha az cerrahi prosedür göreceğiz” diyen Turk, bu tür ameliyatsız işlemlerin estetik dünyasında kalıcı bir yer edineceğine inanıyor.
Yeni teknolojilerle estetik müdahaleler daha erişilebilir hale gelirken, ameliyatsız yüz germe gibi yöntemler bireylerin estetik ihtiyaçlarını hızlı ve etkili bir şekilde karşılıyor.
Bilim insanları, sağlıklı ve uzun bir yaşamın sırrını çözmek için doğadaki faydalı meyvelere odaklanıyor. İngiltere’de yapılan araştırmalarda, frenk üzümünün düzenli tüketiminin kan dolaşımını artırarak vücudu biyolojik olarak 10 yıl gençleştirebileceği keşfedildi.
Chichester Üniversitesi’nden Egzersiz Fizyolojisi Profesörü Mark Willems, frenk üzümünün kan damarlarını sağlıklı ve genç tutan etkilerini araştırdı. Araştırma sonuçlarına göre, sadece bir hafta düzenli frenk üzümü tüketimi:
Profesör Willems, bu etkilerin frenk üzümündeki güçlü antioksidanlar ve antosiyaninlerden kaynaklandığını belirterek, “Bu bileşikler damar sağlığını korumada olağanüstü bir rol oynuyor” dedi.
Frenk üzümü, içerdiği C vitamini, K vitamini, potasyum ve linoleik asit ile tam bir sağlık deposu. Düzenli tüketimi:
Uzmanlar, özellikle yüksek tansiyonu olan bireylerde frenk üzümünün olumlu etkilerinin daha belirgin olduğunu belirtiyor.
Araştırmalara göre, frenk üzümünün düzenli tüketimi, damar tıkanıklığı ve hipertansiyon gibi sorunları önlemeye yardımcı olabilir. Profesör Willems, “Bu meyveyi tüketmek için hastalanmayı beklemeyin. Frenk üzümü sağlıklı bireylerde de kardiyovasküler sistemi destekleyerek uzun vadede fayda sağlayabilir” dedi.
Frenk üzümünü günlük diyetinize kolayca dahil edebilirsiniz:
Herhangi bir sağlık sorununa yol açmamak için, düzenli tüketmeden önce doktorunuza danışmanız önerilir. Özellikle alerjik reaksiyon riski bulunan kişiler bu konuda daha dikkatli olmalıdır.
Frenk üzümünün sağlık üzerindeki bu eşsiz etkileri, onu uzun yaşamın anahtarı olarak ön plana çıkarıyor. Sağlıklı bir yaşam için sofralarınızda bu mucize meyveye yer açın!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.